İstanbul'un 14.İlçesi Zeytinburnu
Roma döneminde Bizantion'u Hebdomon'a (Bakırköy) bağlayan Via Egnetia yolu bu topraklardan geçiyordu. Bizans döneminde ise Zeytinburnu bölgesinin Hebdomon'un uzantısı olduğu sanılmaktadır.
Daha ziyade bir gezinti ve dinlenme yeri olarak kullanılan bu bölge Çırpıcı Çayırı Ayazmasıyla daha 5. yüzyıldan itibaren İstanbul'un en gözde mesirelerinden biri haline gelmişti. Bu civarda bilinen en eski yapı Balıklı Ayazması yakınındaki Panayia Kilisesi idi. Ayrıca Bizans imparatoru I. Basileius (ölm. 886) tarafından Balıklı yöresinde 9. asırda "Piyi Sarayı" inşa ettirilmişti. Yine burada bulunan "Zoohodos Piyi Kilisesi" (Balıklı Rum Kilisesi) ise Meryem Anaya adanmıştı, çeşitli onarımlar ve yıkımlardan sonra 19. yüzyılda yeniden yapılmıştır.
15. yüzyılın ikinci yarısında, İstanbul'un Türkler tarafından fethini takip eden yıllarda bölgede bilinen en eski yerleşim Kazlıçeşme civarında olmuştur. Fetihten sonra Yedikule Hisarı'nı inşa ettiren Fatih Sultan Mehmed Han Kazlıçeşme'de tabakhaneler kurdurmuş ve yine onun yaptırdığı cami etrafında küçük bir yerleşim oluşmuştur, işte bu iskan civardaki bilinen en eski Türk iskanıdır.
Yine fethi izleyen yıllarda İstanbul'un Türkler'in eline geçmesiyle çok eskiden kentte yerleşmiş bulunan Rumlar arasında bir takım anlaşmazlıklar yaşanmış ve bu anlaşmazlıklar neticesinde "Kudüslü Papazlar" diye adlandırılan topluluk, Kazlıçeşme dolaylarına, bugün Zeytinburnu olarak bilinen burna yerleşmişti. Buraya yerleşen papazların kentte kalanlara göre daha dindar oldukları ve halkın, Hıristiyan inançlarını çiğnemelerine tahammül edemeyip o çağlarda bomboş olan bu topraklara yerleştikleri söylentileri günümüze kadar ulaşmıştır. Kudüslü Papazların burada yerleşmeleriyle bölgede gözle görülür bir canlanma olmuş, onların yetiştirdikleri tarım ürünleri, zeytin ve çeşitli yemişler ile Zeytinburnu şirin bir yöre haline gelmişti.
16. asrın başlarında yavaş yavaş sur dışına mescid ve tekkelerin yapılmasıyla bu topraklarda yeni yerleşim alanları oluşmaya başlamıştır. 16., 17. ve 18. asırlar Zeytinburnu'nun tarihi dokusunun (Türk-İslam) oluştuğu devirler olarak karşımıza çıkar. O çağlarda bu bölgeler (Marmara'dan Haliç'e kadar uzanan sur dışı bölgesi) yoğun iskan sahalarına uzaklığı nedeniyle İstanbul'daki derviş zümrelerin rağbet ettikleri yerler olmuştur. 19. yüzyılda Zeytinburnu ve çevresinin Yenikapı Mevlevihanesi'nin Mevlevilerinin faaliyet alanı olduğu anlaşılmaktadır.
20. yüzyılın başlarında, Cumhuriyetin ilan edildiği tarihlerde ise ilçenin bugünkü toprakları Bakırköy ilçesi sınırları içinde yer almaktaydı ve Kazlıçeşme, Maltepe ve Merkez Efendi haricindeki yerler bomboş denebilecek derecede tenhaydı. Yine bu yıllarda Bizans ve Osmanlı dönemlerinin gözde mesirelerinden olan Çırpıcı Çayırı hâlâ eski canlılığını koruyordu.
İstanbul Belediyesi imar Müdürlüğü'nün 1947 yılında yayımladığı "İstanbul Sanayi Bölgelerine Ait Talimatname" nin İstanbul'da sanayi bölgesi olarak ayrılan bölgeler arasına Zeytinburnu'nu da katması ilçenin kaderini değiştirir. Söz konusu kanunla beraber bölgede hızla sanayi tesisleri inşa edilmeye başlanır. Aynı tarihlerde Balkanlar'dan gelen göçmenler, 1950'lerden itibaren ülkenin çeşitli bölgelerinden İstanbul'a gelenler ve Menderes istimlakleri esnasında Aksaray ve civarında evleri yıkılan vatandaşlarla beraber Zeytinburnu topraklarına yerleşmeye başlamışlardı. Artık bu topraklar hızlı ve düzensiz yapılaşma sonucu mesire olma özelliğini kaybetmeye başlamıştı.
Gecekonduların Başlaması
1940'ların ikinci yarısından itibaren Zeytinburnu toprakları insanla dolup taşmaya başladı. İlçenin sanayi bölgesi olarak seçilmesi ve topraklarının ucuz fiyatlarla yerleşime açılmasıyla birlikte, sanayi tesislerinin yanı sıra gecekondular çığ gibi yayıldı. Yoksul insanlar her gece yüzlerce gecekondu yapıyor, böylece her geçen gün binlerce kişi bu yörenin insanları arasına katılıyordu.
Bu furya engellenmeyerek gecekondu yapımına göz yumulmuş olundu. Yolsuz, okulsuz, düzensiz, plansız kocaman bir gecekondu kenti kapladı Zeytinburnu topraklarını. Bu gidiş kendine özgü evrelerle 1966 yılına değin süregeldi. Bölge 1957 yılında ilçe olduğunda neredeyse tamamı gecekondulardan oluşmaktaydı.
Bu gelişigüzel gidişi önlemek için 30 Temmuz 1966 tarihinde 775 Sayılı Gecekondu Kanunu yürürlüğe girdi. Ama bu yasa da dertlere derman olamadı. Gecekondu yapımı eski hızında olmasa da sürüp gitti.
Ama Zeytinburnu son yıllarda geçirdiği değişimle, düzenli ve planlı yapılanması olan bir ilçe olma yolunda önemli adımlar atmaktadır. İlçe iş hayatında da önemini sürdürmektedir. Deri ve tekstil sektörünün kalbi olmasının yanında, birçok önemli fabrikaya da ev sahipliği yapan ilçe, Türkiye ekonomisi için büyük önem arzetmektedir.
Zeytinburnu ilçesi 1950'lere kadar doğusu Fatih, batısı Bakırköy ilçesi topraklarında kalan bir yöre olarak yönetilmiş ama bu tarihlerden itibaren nüfusun hızla artması bölgede idari bir düzenlemeyi zorunlu kılmıştır. Bu mecburiyet sonucu 30 Temmuz 1953 tarihinde ilçenin doğu bölgesi Zeytinburnu Bucağı olarak Fatih'e bağlanmış; batı bölgesi ise yine Bakırköy'e bağlı olarak kalacak şekilde düzenlenmişti. İlçede nüfusunun gün geçtikçe artması (1955 sayımında 17.585 olan nüfus beş yıl sonra 1960'ta 88.341 olmuştur) bucak yönetim sisteminin yetersiz kalmasını beraberinde getirdi ve neticede 1 Eylül 1957 senesinde çıkarılan bir yasa ile Zeytinburnu ilçelik statüsüne kavuşmuş oldu ve İstanbul'un 14. ilçesi olarak yönetilmeye başlandı.
Köyü ve bucağı olmayan Zeytinburnu idari bakımdan yalnızca mahallelere ayrılmıştır. Zeytinburnu'nun nüfusu 2000 yılı sayımına göre 284.814'tür. İlçede hâlâ 13 mahalle, 58 cadde ve 970 sokak mevcuttur.