"Her nefis ölümü tadacaktır " Bu ilahi hükme itiraz edecek kimse yoktur. ister inansın mümin olsun, İster inançsız olsun akıbet aynıdır. İman sahibi için mezarın içi ve ötesi karanlık ve korkunç değildir. Çünkü o bilir ki kabir ya cennet bahçesi ya da cehennem çukurudur. Oysa inanmayan için ise zifiri bir karanlık ve sonsuz bir yok oluş gibidir.
Bundan dolayı ölüm onlar için ızdırap verici bir korku kaynağıdır.
Oysa mümin daha doğduğu gün ölümü bildiğinden, ağlayarak dünyaya ayak basmıştır. Çünkü geldiği yer buradan çok daha iyidir. Ruhlar alemi. Adem a.s. den dolayı da cennet. Gideceği yer hakkında ise nefsinden ve şeytandan dolayı endişesi vardır. Çünkü o gidilecek menzili bilmektedir. Ya cennet ya cehennem. Cenneti ümit etmekte ve sevinmektedir. Çünkü cennet hayallerin dahi erişemeyeceği güzelliklerle donatılmış bir ebedi vatandır.
Cehennem ise dünyadaki bütün elemler, ızdıraplar, sıkıntılar toplansa bir anına bile karşı gelemeyecek bir azap yeridir. Bundan da şiddetle rabbine sığınmaktadır. Mümin bilmektedir ki insana yegane yardım Allah tandır . ve bunu günde beş vakitte kırk defa rabbine arz etmektedir. "iyyakenabüdü ve iyya kenestain" (ancak sana ibadet eder; ancak senden yardım beklerim) Fatiha suremizin bu muazzam ayetini, mümin bütün hücrelerine nakşetmektedir.
Böyle bir iman insanı müstağni kılar, kimseye müdane ettirmez, Harama tevessül ettirmez. Harama yönelen ya rabbini unutmuş veyahut tanımıyor yahut da ahmaktır. Haram en koyu isten daha koyu, işleyeni karartır, hem de ne karalık... Onu ancak cehennem ateşi arındırabilir. Şayet iş işten geçmeden, ölüm gelmeden tevbe suyu ile temizlenmezse?
Evet nefsimiz ıslah olana kadar bizim düşmanımız, bizi oyuna getiren bir sahtekardır. Şeytan ise nefs ile iş tutan en büyük kafir ve hilekardır. Bunlar insanın ayağını sürçme sebebi olabilir. Oysa Allah insana akıl diye bir nimet vermiş. İyiyi kötüyü tefrik edebilsin, seçsin diye ama bir devlet adamı olan. Necmettin Erbakan, akıl doğru bir imanın emrinde olursa işe yarar dedikten sonra şöyle derdi: Mesela bir ayyaşın aklı her gün ona niçin içmesi gerektiğini söyler. O gün efkarlıdır, içmesi gerekirken diğer gün neşelidir ve bugün içmezse ne gün içecektir diye söylenir.
Sahih bir iman ile donatılmış bir akıl insanı rabbine yöneltir. Bu konuda rabbimiz bizlere yol göstermesi için nebiler ve resuller göndermiş. En son sevgili peygamberimiz aleyhisselamı bize bahşetmiştir. Onlardan sonra da ashab, tabiin, etbaitabiini ;Allah onlardan razı olsun.ve nihayet salih alimleri göndermiş onlar da insanlara hayatları ile, sözleri ile, eserleri ile yol göstermektedirler. Her malın kötüsü olabileceği gibi kisve itibarı ile alim gözüken ama niyet ve hedefi Allah olmayanlar her devirde olmuştur.
Bu noktada mümin ferasetli olmalı ve Allahtan daima rızasını gözetenlerle beraber olmayı dilemelidir. Sui misal misal olmaz. Kötüyü göstererek iyilere saldırmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu kişiler ya cahildir ya da kötü niyetlidirler. Alimler toplumu bir arada tutan çiviler gibidir. Çivileri yok ederseniz toplumu darmadağın edersiniz. Emperyalistler ile aynı hedefi güden kimselere ne denir. Alimlerden en çok onlar rahatsızlar. Tıpkı Yusuf el Kardavi gibi. Son sözüm şu olsun. Haram yiyen korkak olur. Vesselam .