AYM'den Davutpaşa patlaması kararı: Yaşam hakkı ihlal edildi
Davutpaşa faciasının üzerinden 14 yıl geçti. 31 Ocak 2008'de, İstanbul Zeytinburnu'ndaki bir binanın üçüncü katında maytap, meşale gibi patlayıcı maddelerin üretiminin yapıldığı ruhsatsız atölyede meydana gelen patlama sonucu 21 kişi hayatını kaybetti, 115 kişi yaralandı ve binada büyük çapta maddi hasar meydana geldi. Patlamadan 14 yıl sonra AYM, "yaşam hakkının ihlal edildiğine" hükmetti.
Yapılan soruşturmada binanın yapı izin belgesinin yerel belediye tarafından düzenlendiği, binanın yapı kullanma izin belgesi ile itfaiye onay belgesinin ise bulunmadığı tespit edildi. Soruşturmanın tamamlanmasının ardından aralarında belediyenin farklı birimlerindeki çalışanları ile bina sahiplerinin de bulunduğu kişiler hakkında iddianame hazırlanarak Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı.
Yargılama sonunda mahkeme, 3 sanık için beraat, bina sahibi olan 2 sanık için ayrı ayrı 5 yıl 6'şar ay hapis cezası, belediye çalışanı 5 sanık hakkında ise taksirle öldürme suçundan mahkumiyet kararı verdi.Kararın temyizi üzerine Yargıtay, beraat hükümleri ile bina sahibi 2 sanık hakkındaki kararı onadı. Belediye çalışanı bir sanık hakkındaki dava yönünden zaman aşımı nedeniyle düşme kararı veren Yargıtay, belediye çalışanı olan diğer sanıklar hakkında verilen hükmü de suç nitelemesinde hata yapıldığı gerekçesiyle bozdu.
Bozma kararı sonrası yapılan yeniden yargılamada 2 sanık görevlerinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstermeleri, diğer 2 sanık ise görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri nedeniyle suçlu bulundu. Mahkeme, bu 4 sanık için verdiği hapis cezasını şartları oluştuğu için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verdi.
Bu kararın kesinleşmesinin ardından, aralarında patlamada hayatını kaybedenlerin de olduğu başvurucular, bir kamu görevlisi hakkında zaman aşımından düşme, bazı kamu görevlileri hakkında da HAGB kararı verilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yaptı.
Başvuruyu değerlendiren Yüksek Mahkeme, Anayasa'nın 17'nci maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine hükmetti.İhlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın, Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar veren Anayasa Mahkemesi, başvuruculara 1 milyon 200 bin lira manevi tazminat ödenmesini kararlaştırdı.
Anayasa Mahkemesinin kararında, patlamanın meydana geldiği binanın 16 yıl boyunca iskansız olarak kullanıldığı, bu haliyle mesken olarak kullanılmasının dahi mümkün olmadığı belirtildi. Binada riskli üretim faaliyetinin ruhsatsız/izinsiz yürütüldüğü, üretim faaliyetinin durdurulması adına herhangi bir işlem yapılmadığı aktarılan kararda, ilgili belediyenin yaşamı koruma yükümlülüğü bağlamında makul adımlar atmadığı ifade edildi.
Başvuru konusu olay öncesi tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek hiçbir önlemin alınmadığına işaret edilen kararda, "Tehlikeli/kaçak yapılan üretim faaliyetine dair risk yönünden sonuç doğurmaya elverişli tedbirlerin alınması ve uygulanması konusunda yetersiz kalındığı, yaşamı koruma yükümlülüğüne aykırı davranıldığı açıktır." ifadelerine yer verildi.Yerel mahkemenin yargılama sonucu bazı sanıkları suçlu bulduğu ve mahkumiyetlerine hükmettiği, bazıları hakkında ise HAGB kararı verdiği anımsatılan kararda, bu sanıkların deneme süresi içinde suç işlememesi halinde bu cezanın hiç verilmemiş sayılacağı bildirildi.
Tespit edilen sorumlulara ilişkin devletin vereceği tepkinin, benzer olayların yaşanmaması adına önem taşıdığı vurgulanan kararda, şunlar kaydedildi:"Bu hale göre soruşturmanın etkinliğinin sağlanmasının koşullarından biri olan sorumluların fiilleriyle orantılı ceza almaları koşulunun yerine getirilmediği ve cezasızlık sonucunun doğduğu anlaşılmıştır. Bu durum benzer ihlallerin önüne geçebilmek amacıyla caydırıcılığın sağlanması için devletin, sorumluların uygun ve yeterli cezalarla cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir ceza soruşturması yürütme konusundaki yükümlülüklerine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Ulaşılan bu sonucun bu tür durumlara hoşgörü ile yaklaşıldığı izlenimini uyandırdığı ve bireylerin bu kapsamda devlete ve adalet mekanizmalarına olan güvenlerini de zedeleyebileceği açıktır."